|
|
|
|
|
|
|||
BAŞADÖN
BAŞADÖN
|
ANKARA - Şifalı bitkiler bakım ve güzelliğin
kapılarını ardına kadar açıyor. Güzellik malzemelerinin hammaddesi olan ve aktarlarda satılan bitkilerle evde "kendi güzellik
salonunuzu" ya da "kozmetik mağazanızı" oluşturmanız mümkün. Yaşam boyu güzellik ve sağlık için birebir olan şifalı bitkiler, her derde deva. Vücuda öncelikle sağlık, ardından da güzelliği kazandıran şifalı bitkilerin yararları saymakla bitmiyor. Çeşit çeşit faydaları bulunan bu bitkiler, hem sağlık sorunu yaratan, hem de güzelliğin baş düşmanı olan bazı problemlere ilaç oluyor. İleri yaşlarda pek çok hastalığı da beraberinde getiren fazla kilolar için de ideal çözüm yolu olan şifalı bitkiler, piyasada satılan pek çok zayıflama ilacının hammaddeleri arasında yer alıyor. ÇAY KİLOLARI GÖTÜRÜYOR Kahvaltı sofralarının ve keyif anlarının değişmez içeceği
çay, yağların eritilmesine yardımcı olurken, Uzakdoğu'dan son yıllarda
ülkemize ve bütün Avrupa'ya gelen "mucize" yeşil çay, fazla
kilolara birebir geliyor.
Beslenme ve hareketsizlik nedeniyle bacaklarda meydana gelen
selüloitler,
giderilebilir vücut kusurları arasında bulunuyor.
Uzun yıllar tazeliğini koruyan bir cildin sırrının her an canlılığını
koruyup nefes alabilmesinde gizli olduğu artık biliniyor. Çevre koşulları ve bakımsızlık nedeniyle erken yaşlanmaya uğrayan
cildin kan dolaşımının hızlanarak çalışması ve oksijenin yüz üstündeki
dokulara ulaşması için uygun maskelerle bakım yapılması gerekiyor.
Cildin erken yaşlanmasını önleyen bitkiler ise zambak, enginar
ve çobançantası... Yaşlanma etkilerini geciktirici yüz ve gözaltı
kremlerinin de hammaddesi olan bu bitkiler, cilde direkt olarak uygulandığında
yüzdeki buruşuklukların, çizgilerin giderilmesinde, cildin genç ve
diri kalmasında etkin rol oynuyor.
|
||
BAŞADÖN |
|
||
ABD’li bilm adamları, bitkilerin de ağrı
çektiğini, aspirinin bu ağrıların dindirilmesinde, insanlar ve
hayvanlardaki gibi yardımcı olduğunu açıkladılar. |
|||
BAŞADÖN |
|
||
Genetik
olarak farklılaştırılmış hayvan ve bitki ürünleri piyasası,
giderek genişliyor. Biyoteknolojiyle geliştirilmiş tarımsal ürünler,
ekim alanlarını artırırken, dünya pazarlarında da satış patlaması
yaşanıyor. Sadece geçtiğimiz yıl dünya çapında 30 milyon dönümlük araziye genetik olarak farklılaştırılmış bitki ekildi. Biyoteknisyenler, bitkilerin genetik yapısına müdahale edip değiştirerek onların hastalıklara ve haşerelere karşı daha dirençli olmalarını sağlamak istiyor. 1996 yılından bu yana genetik olarak farklılaştırılmış bitkilerin ekildiği alan, dünya çapında altı kat arttı. Geçen yıl (1997) ABD’de, soya fasulyesi dikilen arazinin 7’de biri genetik manipülasyona tabi tutulmuş soya fasulyesine ayrılmıştı. 1996’da ise bu oran 1’e 50’ydi. Çin de önümüzdeki ekim döneminde 4 milyon dönümlük araziye genetik olarak manipüle edilmiş tütün ve domates ekmek istiyor. Aynı zamanda Arjantin, Kanada ve Meksika da ticari amaçla manipüle edilmiş bitki türleri üretmeye başladı. Sadece, Avrupa Birliği ülkeleri ticari amaçlı transgenetik bitkiler üretmiyor. Avrupa’da bu alanda pek çok deney yapılıyorsa da, şu anda genetik manipülasyonla üretilmiş hiçbir bitki ticari amaçla kullanılmıyor. Avrupa ayrıca söz konusu bitkilerin ithalatına da direniyor. Bu da zaman zaman Avrupa ile ABD arasında gerginliğe yol açıyor. Avrupa, genetik olarak farklılaştırılmış bitkilerin ticari lisansı konusunda daha da katı kuralların uygulanmasını istiyor. Avrupa’nın transgenetik ürünlere karşı çıkış gerekçeleri, şu başlıklar altında toplanıyor: Transgenetik bitkiler kontrolden çıkabilir ve hiçbir şekilde yok edilmeyen süper bitkilerin meydana gelmesine yol açılabilir. Bunun dayanağı ise Fransız bilimadamlarının yaptıkları deneylerde genetik olarak manipüle edilmiş bitki genlerinin kendiliğinden başka bitkilere geçtiğinin görülmesi oldu. Süt ve et gibi organik ürünler üreten çiftçiler, transgenetik ürünlerde çok daha kötü deneyimler yaşadı. BT gen olarak tanımlanan doğal ilaçlama böceği toprakta yaşayan bakterilerin DNA’sında bulundu. Bu şekilde transgenetik ürünlerin kontrol dışına çıkabileceğini düşünen çiftçiler, genetik farklılaştırılmış ürünlere karşı çıkıyor.
|
|||
BAŞADÖN | |||
BAŞADÖN | Türkiye
Bilimsel Teknoloji Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), kopyalama ve gen
transferi çalışmalarını bitkiler üzerinde uygulayarak, yaklaşık 30
çeşit bitkiyi kopyalıyor. Dayanıklı ve verimli olan bu bitkiler, ABD
ve Avrupa’da satılıyor. TÜBİTAK yetkilileri, kopyalanmış birçok sebze ve meyve türünün yakın bir gelecekte Türkiye pazarlarında da satılacağını belirtti. Milliyet gazetesinde bugün yer alan habere göre, TÜBİTAK’ın sürdürdüğü çalışmalarda kavak ağacı, buğday, arpa, patates, tütün, ayçiçeği ve nohut gibi gibi bitkilerin kopyalanması yapılıyor. TÜBİTAK Genetik ve Biyoteknoloji bölümünde yapılan çalışmalarda bitkilerin DNA’sının parmak izleri alınarak inceleniyor. Daha sonra herhangi bir bitkiden alınan gen, üzerinde çalışılan bitkiye değişik yollarla konuluyor. Klonlanan her bitkinin DNA’sı TÜBİTAK’ın DNA bankalarında saklanıyor. TÜBİTAK Genetik ve Biyoteknoloji Bölümü sorumlusu Prof. Dr. Nermin Gözükırmızı, çoğaltılan doku kültürlerinden çok kısa sürede birçok bitkinin çoğaltılabildiğini söyledi. Gözükırmızı, "Bir yıl gibi kısa bir sürede üstün nitelikli bitkiler elde ediyoruz. Artık bitkileri fabrika gibi kullanacağız. Tükenen bitki türleri de bu yolla yerine konulabilecek." dedi. Rus Profesör’den kopyalama çağrısı İlk kez 1989’da hayvan kopyalayan Rus genetik uzmanı Prof. Lev Ernst, Türiye’ye bu alanda çalışmalar yapması çağrısında bulundu. Tarım Bilimleri Akademisi Başkan Yardımcısı Ernst, "Türkler de treni kaçırmadan hayvan ve insan kopyalama çalışmalarına hemen başlasın. Öncelikle bir kopyalama loboratuvarı kurun. İstenirse ben de uzman desteği sağlama sözü veriyorum" dedi
|
||
BAŞADÖN |
|
||
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'nde
(MAM), ağır metalleri toplayarak, çevreyi temizleyen bitkiler üretilmesine
yönelik bir proje üzerinde çalışmalar yapıldığı bildirildi. MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırma Enstitüsü'nden Prof. Dr. Abdülrezzak Memon, çevrede, özellikle de havada bulunan ağır metalleri toplayacak bitkilerin geliştirilmesi üzerinde proje başlattıklarını söyledi. Projenin daha önce ABD'de uygulandığını ve başarılı sonuçlar alındığını belirten Memon, "Bu projenin, Türkiye'de de başarılı sonuç vereceğini umuyoruz" dedi. Yurdun çeşitli bölgelerinden, ağır metalleri toplama özelliği bulunan bitki örneklerinin alındığını kaydeden Memon, şunları söyledi: "Bu bitkilerin genlerini, diğer
bitkilere transfer ederek, aynı özellikte yeni bitki elde edeceğiz.
Havadaki ve topraktaki ağır metalleri çekip depolayan bu bitkilerin üretimini
sağlayacağız. İnsan sağlığına zararlı olan cıva, nikel gibi
metaller, doğada çok az olan bu tür bitkilerle toplanarak, absorbe
edilebilecek. Seralarda üretilecek olan bu bitkiler, özellikle
karayollarının kenarları ile sanayinin yoğun olduğu yerlerde filtre görevi
yapacak." |
|||
BAŞADÖN |
|
||
BAŞADÖN | Türkiye
Avrupa’nın ağaç zengini ülkesi. Avrupa’da 725 ağaç ve çalı türü
bitki bulunurken, Türkiye, 475 tür ağaç ve çalıyı topraklarında
barındırıyor. Türkiye’de 50’si orman ağacı olmak üzere 205 ağaç
türü yetişirken, bu sayı tüm Avrupa’da 250. Orman Bakanlığı Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğü’nden alınan bilgiye göre Türkiye, güneyindeki çöller bölgesi ile kuzeyindeki rutubetli kuşak arasındaki coğrafik konumu nedeniyle yıllık yağışın azlığı, yağış rejiminin düzensizliği ve arazi meyilinin fazlalığı gibi nedenlerle hassas bir ekosisteme sahip. Bu ekosistem, Türkiye için çok zengin florayı da beraberinde getiriyor. Yapılan tespitlere göre, Türkiye’de yaklaşık 9 bin 600 bitki varlığı bulunurken, bununun 3 bini endemik (yöreye özgü) özellik taşıyor. Türkiye, ağaç ve çalımsı bitkiler açısından da çok zengin bir yapıya sahip. Avrupa kıtasında yaklaşık 725 ağaç ve çalı formundaki bitki türü yetişirken, Türkiye’de bu sayı 475. Ağaç formundaki bitkiler açısından Avrupa’da 250 doğal tür bulunurken, Türkiye 50’si orman ağacı olmak üzere 205 türü topraklarında barındırıyor. Türkiye’de yetişen ibreli orman ağacı arasında Çam, Göknar, Toros Sediri, Doğu Ladini, Ardıç ve Porsuk bulunuyor. Çam türleri arasında ise Kızılçam, Karaçam, Sarıçam, Fıstıkçamı, Halepçamı, Göknar türleri arasında ise Uludağ, Doğu Karadeniz, Toros ve Kazdağı Göknarı yer alıyor. Bu türlerden Toros, Kazdağı ve Uludağ Göknarı, Ehrami, Karaçam, Ebe Karaçamı, Piramit Kızılçam ve Anadolu Sığla Ağacı sadece Türkiye’de yetişen endemik türler. Ayrıca Toros Sediri, dünyadaki 4 sedir türünden biri olması nedeniyle endemik özellik taşıyor. Türkiye 18 türü ile meşe başta olmak üzere Akağaç, Kayın, Gürgen, Kestane, Sığla, Kızılağaç, Çınar, Karaağaç, Söğüt, Dişbudak ve Ihlamur gibi yapraklı türler açısından da son derece zengin bir ülke. Ağaçlandırmada kullanılan ağaçlar Öte yandan, Türkiye’de bugüne kadar 2.7 milyon hektar alanda ağaçlandırma çalışması yapıldı. Ağaçlandırmalarda en çok Kızılçam, Karaçam, Sedir, Fıstıkçamı yapraklılardan ise Meşe, Kayın ve Akasya kullanıldı. Türkiye’de ağaçlandırma çalışmalarında yabancı türler de yer alıyor. Denerek uyum kabiliyeti gösteren türler arasında Sahil Radiata ve Elderika Çamı, Duglaz Göknarı ile yapraklılardan Yalancı Akasya ve Okaliptus bulunuyor. |
||
BAŞADÖN |
|
||
BAŞADÖN | ANKARA - Vatandaş, şifayı doğal
bitkilerin satıldığı aktarlarda arıyor. Zayıflatan çaylardan kilo
almaya yardımcı olan ürünlere, "kuvvet macunlarından" kelliği
önlediği belirtilen otlara kadar doğal bitkileri pazarlayan aktarlar,
vatandaşın şifa arama kapısı haline geldi. VİAGRA'YA ALTERNATİF ARANIYOR Kadınların zayıflamak ve güzelleşmek, erkeklerin ise son günlerde
gündemde olan "Viagra" hapına alternatif aramak için gittiği
aktarlar, yüzyıllar öncesinden bu yana vatandaşın derdine çare aradığı
"şifa kapıları" olmaya devam ediyor. Kadınların zayıflatan şifalı bitkilere ilgisinin yoğun olduğunu
ifade eden aktar Özkan, "Özellikle geçtiğimiz Cumartesi günü
bazı basın organlarında yeşil çayın zayıflattığına ilişkin
haberlerin çıkmasının ardından, herkes bu bitkiyi sormaya başladı"
dedi. Doğada bulunan şifalı bitkiler, bilinçli kullanıldığı
takdirde pek çok hastalığın tedavisinde işe yarayabiliyor. |
||
BAŞADÖN | |||
BAŞADÖN |
10/01/1998
12:00 Yasemin
Boran |
||
BAŞADÖN | Dünyanın
ve Türkiye’nin hem oksijeni en bol, hem de en önemli bitki rezervine
sahip Balıkesir’e bağlı Kazdağı’nda linyit kömürü çıkarmak için
dozerler ormanlık alanda hafriyata başladı. Numaralanmış ağaçların
sökümü bugün başlayacak. Hürriyet gazetesi köşe yazarı ve muhabiri Yasemin Boran’ın haberine göre, oksijen değerinin en bol olduğu ve Dünya Bankası’nın maddi desteği ile yürütülen "Genetik Kaynakları Yerinde Koruma Projesi"nin pilot bölgelerinden Kazdağı’nda linyit kömürü ocağının üretime geçmesi için faaliyete geçildi. Kazdağı ormanları karaçamları, göknarları, yüzlerce tür bitkisi, yüksek oksijen değeri, antik kent mezarlığı ve mitolojik geçmişi ile başlıbaşına korunması gereken bir alan. Ağaç sökümü başlıyor Gür-Tem Madencilik Turizm ve Tic. Ltd. Şirketi’ne ait maden arama ruhsatıyla, Duraksan Ltd. Şirketi’nin buldozerleri, Kalkım yakınlarında maden ocağının hafriyatı için yüzyıllık ağaçları sökmeye bugün başlayacaklar. Yasemin Boran’ın haberine göre, maden şirketine bağlı buldozerler hafta içi çalışmayıp hafta sonları güneş doğmadan işbaşı yapıp güneş batana kadar çalışıyorlar. Verimi son derece düşük olduğu iddia edilen maden çıkarma ile ilgili olarak madencilere Orman Bakanlığı ve Kadastro Daire Başkanlığı kesim izni vermiş. Kesilecek olan ağaçlar damgalanmış. Yasal süre olarak bugün (10 Ocak 1998) belirlenen ağaçların kasimine başlanacak. Maden ocağı korunması gereken alanda Madencilik çalışmalarının yapıldığı alan Kazdağı Milli Parkı’nın hemen yanında bulunuyor. Milli Park 21 bin 300 hektarlık bir alanı kapsıyor. Kalkım bucağının içinde bulunan maden sahası, Dünya Bankası’nın Türkiye’de Genetik Çeşitliliğin Yerinde Korunması Projesi içinde belirlediği bölgeler içinde bulunuyor. Dünya Bankası’nın 5.1 milyon dolarla desteklediği projede Kalkım, 4. Bölge olarak belirlenmiş. Birinci derecede korunması gereken alan Birinci derecede koruma altına alınması gereken bölgede Dünya Bankası’nın desteklediği proje yedi yıl sürecek. Proje kapsamında Kazdağı yedi bölgeye ayrılıp türleri saptanan bitkiler tek tek sınıflandırılmış. Milli Park içinde Sütüven Şelalesi, Şahinderesi Kanyonu, Sarıkız Tepesi gibi doğal ve kültürel varlıklar var. Milli Park sınırları içinde kalan Altınoluk, Türkiye’nin oksijeni en bol yeri olarak kabul ediliyor. Habere göre, madencilerin linyit kömürü çıkarmak için hafriyat yaptıkları Koca Mezarlık da koruma altına alnımış olan bölgenin içinde bulunuyor.
|
||
BAŞADÖN |
20/02/1998
12:00 |
||
WASHINGTON
- Mevsim başında otobur böceklerin saldırısına uğrayan bitkilerin,
doğal yoldan aşılanarak aynı tür saldırılardan korundukları
belirlendi. Bitkilerin zaman içinde otobur böceklere karşı
"savunma" bağışıklık kazandığı ortaya çıktı. Science dergisinde yer alan araştırmaya göre, söz konusu bitkilerde bir çeşit bağışıklığın gelişmesi sayesinde bu bitkiler daha canlı ve daha uzun ömürlü oluyor. California’daki Davis Üniversitesi’nden bitki bilimci Anurag Agrawal’in turplar üzerinde yaptığı araştırma, otobur böceklerin saldırısı bitkilerde bir dizi kimyasal tepkiye yol açarken, bu bitkilere aynı tür saldırılar bir daha çekiciliğini kaybediyor. Böcek saldırısına uğrayan turplarla, bu saldırılardan korunan turplar arasında mukayese yapan Agrawal, "Bu otoburların saldırısı, bitkilerin savunma düzeyini önemli ölçüde iyileştirdi ve canlılığını güçlendirdi" diye yazdı. Agrawal, mevsim başında saldırıya uğramayan bitkilerin, otobur tırtılların hedefi olduklarında, diğerlerine göre iki kat daha fazla yaprak kaybettiklerini ortaya çıkardı. Turpların incelenmesinde, böcek saldırısında bağışıklık kazanan turpların canlılığı, diğerlerine göre yüzde 60 daha fazla oldu
|
|||
BAŞADÖN |
21/05/1999
19:00 |
||
BAŞADÖN | ADANA - Adana, modern ilaçların önemli bir
bölümünün hammaddesini oluşturan şifalı bitkiler açısından en
zengin iller arasında yer alıyor. İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Geleneksel İlaçlar Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Bayhan Çubukçu, Adana'da, "Lokman Hekim" konulu toplantıya katıldı. Adana'nın halk ilaçları bakımından en önemli illerden olduğunu belirten Çubukçu, bir süre önce il statüsüne kavuşan Osmaniye'nin de bu kapsam içinde yer aldığını kaydetti. Çubukçu, yaptıkları çalışmalar sonucu bu yörelerde çok sayıda bitkinin, çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanıldığını belirlediklerini kaydetti. İlaç hammaddesi araştırma noktalarından birinin de halk ilaçları olduğunu, bu hareket noktasının doğruluğunun bilimsel olarak da kabul edildiğini anlatan Çubukçu, yontma taş devrinden bu yana yerleşim bölgesi olan Adana'nın, çok sayıda medeniyete ait zengin birikimlere sahip olduğunu hatırlattı. Yörenin çok zengin bir floraya sahip olduğunu, bunun da şifalı otlar açısından çeşitlilik yarattığını anlatan Çubukçu, şöyle devam etti: 100 KADAR ŞİFALI BİTKİ BULUNUYOR "Bu yörede, 100 kadar şifalı bitki bulunduğu belirlenmiştir. Bunların yüzde 25'lik bölümü çıbanı deşmek, yarayı olgunlaştırmak için kullanılmaktadır. Ayrıca yılan ve akrep sokmasına karşı kullanılan bitkilerin sayısı da oldukça fazla. Yöredeki yaşamın gereği olarak bunlar ön plana çıkıyor. " ISIRGANOTUNUN YARARLARI Adana ve diğer yörelerde, halk arasında kansere iyi geldiğine inanılan ısırganotunun bağışıklık sistemini güçlendirdiğinin bilimsel olarak da kabul edildiğini belirten Çubukçu, şunları kaydetti: "Halk arasında ısırganotunun kanı temizlediği söylenir ve her bahar hiç olmazsa bir kez ısırganotu yapraklarından yemek yapılması gerektiğine inanılır. Aslında kanın temizlenmesi de bağışıklık sistemiyle ilgilidir." Bugün kullanılan modern ilaçların yüzde 50'sinin hammaddesinin bitki kaynaklı olduğuna işaret eden Çubukçu, şöyle konuştu: "Modern ilaçlar, etken maddelerin saflaştırılmasıyla elde ediliyor. Bitkilerdeki etken maddeler saflaştırılıyor. Bu açıdan, bitki kaynaklı tedavi, bitkilerin kaynatılarak, yağı çıkarılarak ya da olduğu gibi tüketilmesi anlamına gelmez." |