|
Kutularda,
jelatinlerde, demet demet, herbirinin kendine özgü kokuları
üzerlerinde, gideceği yerde gönül çelmeye hazır, görücüye
çıkacakları mezat öncesi, gece varırlar İstanbul'a... Bazıları
şanslıdır. İstanbulludur. Mezata kısacık yollardan gelir.
Ada'dan mimoza, Bakkalköy'den orkide-katlea, Yalova'dan yerli gül,
Beykoz'dan gladiol, Silivri'den lale...
Lale, nergis ya da fulya... Adı ne olursa olsun, nereden
gelirse gelsin hepsi çiçektir sonunda. Ama hiçbiri birbirine
benzemez. Adları adlarımız olmuş çiçekler, biz insanlar
gibi rengârenktir ve başka başka dururlar, farklı farklı
kokarlar.
Kesme çiçeklerin güzelliği karşısında, onları daha da güzelleştirmek
için yanlarına katılan gibsofilya, fujer, şimşir, taflan ve
kuşkonmaz unutulur... Kimse bilmez! Yeşillik, ot, yaprak, dal
olarak anılsalar da vazgeçilmezdir hepsi... Çünkü onlar,
kesme çiçeklerin elde duruşu, çiçek sepetinde duruşu,
vazoda duruşu, hayatta duruşudur.
|
Yine
kimse bilmez, özel kamyonlarla üretim yerlerinden toplanan çiçekler
kargo uçaklarıyla Hollanda, Almanya, Fransa, İngiltere gibi
Avrupa ülkelerine ve Uzakdoğu'ya ihraç edilir. Ankara,
Kayseri, Gaziantep, Bursa, Adana, Eskişehir gibi merkezlerde ve
İstanbul'da Hasanpaşa'da, Akatlar, Bahçelievler, Merter
semtlerinde yapılan mezatlarda satılır.
En büyük mezat
Nakkaştepe'dedir. Burada yaz-kış pazar hariç, haftanın altı
günü kesme çiçek satılır. Bir çeşit çiçek borsası
olan mezatlara Çiçekçiler Odası'na üye olanlar katılabilir
ve burada günlük fiyatlar belirlenir. Bir iki saniye farkla
bir çiçeği daha ucuza ya da daha pahalıya almak çiçekçiler
için sürpriz değildir.
Nakkaştepe'ye gece gelen kesme çiçeklerin yolculuğu,
beklemekle sürer. Çiçekler önce depolarda sabahın olmasını,
sabah olunca da görücüye çıkma sırasının belirlendiği
kurayı beklerler. Beklemek kura numarasını almakla da bitmez.
Bu kez de numara sırasıyla sahneye, alıcılarının karşısına
çıkmayı beklerler. Bu kura, çiçekleri ve üreticilerini
haksızlığa uğratmamak için en adil yöntemdir.
Nakkaştepe'deki mezatta alt katı üst kattaki salona bağlayan
hareketli platformda, aldıkları numara sırasıyla konulan çiçekler
için yol henüz başlamıştır.
Çiçekler kutularında, jelatinlerinde, bir demet, üç demet
ya da tek tek platformdan geçer gider. Platformu gören karşılıklı
iki alanda, alıcı olan çiçekçi esnafı koltuklarda oturur.
Seçen ve seçilen... Şık çiçekçi dükkânı sahipleri,
sokak çiçekçileri ve birkaç çiçekçi adına çiçek alan 'peştekar'lar...
Loş bir ışık, sessizlik, bazen uğultu... Bilgisayarın başında
oturan görevli çiçeğin adını ve açılış rakamını söyleyerek
mezatı başlatır. "Lilyum! 3 milyon.." Oturulan
koltuklar numaralıdır. Bazı çiçekçiler ki, bunlar yıllarını
bu işe vermiş insanlardır, onlar hep aynı numaralı
koltuklarda oturmayı yeğlerler. Koltuk kollarında, çiçekçilerin
beğendikleri çiçeği gördüklerinde ve fiyatını uygun
bulduklarında bastıkları düğmeler vardır. Bu "almak
istiyorum" anlamına gelir ve düğmeye her basışlarında
artırmaya katılmış olurlar. Bir çiçek için birçok alıcı
çıkar, ama sadece bir çiçekçi o çiçeği alır.
Çiçekçiler beğendikleri
çiçek göründüğünde frezya gerçekten beyaz mı yoksa krem
rengi mi, pembe sümbül yalınkat mı, katmerli mi anlarlar.
Makbul olan beyaz ve uzun saplı güllerdir. Kısa saplılar
ucuzdur. Bu ayrıntıları bilirler. Bekleyen, biraz daha ucuza
alabilir. Ya da beklerken, en beğendiklerini kaçırabilir.
İşte anemonlar; mor, kırmızı, mavi... Tüylü sapları, göbeğinde
simsiyah tohumlarıyla taptaze... Demetler halinde, biraz hızlı
önünüzden geçer. Koltuğun karşısında düğmeye basmakla
artan rakamları gösterir elektronik bir fiyat sayacı... Şaşırtıcı
rakamlarda durur. Bazen ucuza gider çiçekler, bazen hakkettiğinden
daha fazlasına alıcı bulur. Sonunda çiçek demedi sahibini
bulur. Ama kesme çiçekler için yol bitmez, beklemek de...

|
Önce
alt katta çiçekçilerin koltuk numaralarıyla aynı
olan numaralı dolaplarında sahiplerini bekleyecekler.
Arabalara yüklenecekler. Şanssızlar bagajlarda, uzak
yollardan adlarını bilmedikleri semtlere gidecek. Şanslı
olanlar araba camlarından denizi görecek. Şehrin uzak
yakın birçok semtine dağılacaklar. Sonra şık bir
çiçekçi dükkânında cam bir vazoda, sokak çiçekçisinde
plastik kovada... Vardıkları yerde mutlaka her çiçek
kendi doğasına uygun biçimde sapları kesilerek,
belki de elle kırılarak suya değecek... Mimozalar
gazeteye sarılacak, havayla teması kesilecek.
Gerberaların sapları düz olarak kesilecek, serin
yerde duracak. Kasımpatı elle kırılacak. Gül,
lilyum ve gladiollerin sapları yanlamasına kesilecek.
İstisnasız hepsi, suda bir gün kalacak. Topraktan, kökten
ayrı kaldıkları süre boyunca, dimdik kalabilmeyi,
solmamayı öğrenecekler ve hayata katılmaya hazır
olacaklar. Bekleyecekler yine... |
|
Usta çiçekçilerin elinde,
olduklarından daha güzel olmayı, ait oldukları sepette durmayı,
varacakları yere gitmeyi... Bekleyecekler hep... Manolya yapraklarıyla
lilyum, gülle kuşkonmaz, frezya ile gelin çiçeği yan yana gelecek.
Sepetlerde, cam vazolarda, krepon kâğıtlarında, buketlerde, inanılması
güç bir hızla değişen günün modası aranjmanlarda hayata katılacaklar.
Sürpriz gidecekler birinin doğum gününe, şaşırtacaklar!
Ölümlerde hüzünlü
duracak güller, karanfiller... Çelenklerde solacaklar! Bir bebek doğduğunda,
hastane odasında sevinç kokacaklar! Paylaşacaklar bizimle acıyı,
tatlıyı ve aşkı... Antalya'dan topraktan çıkacak yola kırmızı
karanfil, Almanya'ya gidecek uçakla ve kapısını çalacak birinin...
Yine bitmeyecek, sürecek yol... Belki de yeni başlıyor olacak...
Taksim Meydanı'nda bakmadan geçemediği çiçekçilerden sümbüller
alacak biri... Mor, pembe, beyaz, karışık... Bana getirecek onları!
Masama... Teşvikiye'de cami duvarında yaz-kış, kar yağmur demeden
çiçek satan kadından, bir demet bembeyaz kasımpatı alacak biri...
Kapıma bırakacak. Kadıköy'de İskele Meydanı'ndaki çiçek pazarından
ateş kırmızısı gerberalar alacak biri. Vapura binecek gerberalarla
birlikte, denizi aşacak, evime gelecek. Vazom yanacak ya da kalbim... l
|